16 Şubat 2011 Çarşamba

Vagondan yitik cümleler...

     Hayat sonu gelmez tren yolculuklarına benzer genel olarak.Arka fonda raylar ve trenin demirden tekerleklerinin eşlik ettiği o naif ritim ve çeşitli manzaralar eşliğinde.Hüzünlüdür tren yolculukları.İstasyonlarda yerlerde bulunan bitmemiş izmaritlerin çıkardığı dumanlar şahittir bu hüzne.Bana göre de yaşamı sorgulama fırsatı verirler.Birbirinden farklı yüzlerce çehre ve her birinin yaşamakta olduğu kişisel romanları içerir bütün vagonlar.Herkes birbirini izler çaktırmadan ve ister istemez devrik cümleler kurulur farklı kırışıklıklara kanılarak yüzlerdeki.
     Bana her zaman Jack London'nın "Demir yolu serserileri" adlı kitabını hatırlatır bu deneyim edilen ikilemler ve ironiler.
     Hayat devam eder öyle ya da böyle , hep bir treni bekleriz ya öyle birşey işte.Kimi işten erken çıkar , kimi sevgilisi ile buluşmaya gider kimi de bir akraba ziyaretine.İyi ve kötü olan yollar bunlar.Doksan derece ile yer eden raylar üzerinde rüzgar gülünün el verdiği bütün yönlere gitme hakkı tanılır her bireye.
    Her ne zaman trene binsem farklı kişiliklerin hayatlarını merak eder dururum mesela.Hani bir günlük bile olsa kendi bildiğim kahramanlardan yabancı olan başka roller üstlenmiş insanların hayatlarına ufak bir tren yolculuğu.Farklı acılara , farklı mutluluklara iz düşümü yapan yolculuklar işte."Ömrümün en uzun ömrümün en kısa" yolculuğu belki de Yılmaz abinin bahsettiği gibi.
     Tren yolunun sağ ve sol kavramında yetenekli gençlere bahşedilen o upuzun tual duvarlar mesela...Tanınmamış sanatçıların isyankarlığa vaad etmiş oldukları renk curcunası unutulup gidecek olan sanat eserleri "grafitiler".
     Çok duygusal bakmıyorum aslında ama insanlar indikleri trenlerin arkasından bakmayalı çok zaman olmuş.Unutmuşlar artık.
      Bir de şöyle ilginç bir imkan tanır trenler.Yolculuk boyunca misafir olunan binlerce ev.İnsanları hiç olamayacakları kadar zengin hiç olamayacakları kadar fakir kılan o evler.Yerine göre imrenilen yerine göre şükrettiren...
      Mesela...
      Sonra üzerinde "bir şişe iyilik" yazan ve soğuktan korunmak için giyilmiş yeşil montu ile bir çocuk çıka gelir uzun koridorun ortasından ve garip bir ses tonu ile sorar "selpak alır mısın abi ?" işte o an iki trenin yanyana geçmesi sonucu oluşan o kuvvetin vücuda etkisi olur..Kimi zaman şiddetli ve ürperten ki mi zaman da naif ve sessiz.Yine de iz bırakır.
      Trenler böyledir işte.Kendi içinde bir anı , tamamlanamayan paragraflar , hikayeler , kompozisyonlar ve romanlar olurlar.Hiç binmeyen var mıdır bilmiyorum trene ama biliyorum ki bu bir avantaj değil kayıptır o benlik için.
       Ve sonra yavaşlar tren..ağır ağır...Sonuçta inersiniz o size beyin fırtınası yaşattıran vagondan.Ardından bakmazsınız biliyorum.Ordadır görmezsiniz bu eşsiz yolculuğu...


    Ben mi ? 
    Döndüm baktım...ve düşündüm...acaba o yeşil montlu çocuk kaç mendil sattı diye ?...



    16.02.2011_çarşamba_

   Saruhan Osmanoğlu

3 yorum:

  1. yaşlı bir teyze vardı bir de.. mendil satıyordu. sabah işe giderken almamıştım. sonra üzülmüştüm neden almadım diye.. akşam oldu, iş dönüşü.. kafam kalabalık, yasladım cama. ters oturmayı severim trende. geçtikçe geride kalan raylara, yollara, boyalı duvarlara bakmayı. başımı cama yaslar ve binbir hayal dünyasına dalarım..
    akşam oldu.. aklımda düşünceler. puslu yüzler, sesler.. birdenbire, herşey birdenbire oluverdi.. birdenbire doluverdi gözlerim, akıverdi yaşlar. ve sağ yanımda aynı teyze "mendil ister misiniz?"
    sanki sırf benim için oradaydı yine..
    ve aldım mendil, iki tane aldım.
    sildim gözlerimi.
    ve bir daha "o"nun için hiç ağlamadım.

    YanıtlaSil
  2. ağlama...
    ama akşam aç kalırsak o zaman görürsen bak ağlama nasıl oluyor =)

    YanıtlaSil